![]() |
Tweet |
Bildiğiniz gibi bizler, diğer ülkelerden de olduğu gibi Yeniden Refah Partisinden ben ve beraberimde Genel Merkez Gençlik Kolları Başkanı Melih Güner, Genel Merkez STK Başkan Yardımcısı Yaşar Özkan’dan oluşan bir heyet ile Tunus’a gittik. Bizden önce gelmiş olan Saadet Partisi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, Mehmet Atmaca, Gelecek Partisi’nden Sema Silkin Ün, ve Hüda-Par’dan Faruk Dinç vekillerimiz ile birlikte oradaki Sumud Filosu Organize heyetine dahil olduk.
14.09.2025 tarihinde de filoya katılmamızın mümkün olmayacağını öğrendikten sonra döndük. Bilindiği gibi, Filoya İspanya, İtalya ve Yunanistan’dan, Tunus’tan katılımlar olacaktı. Başlangıçta hiçbir olumsuzluk yoktu. İsrail’in Dron’lu saldırısından sonra durum değişti. Kimi teknelerin açık denizlere açılma kapasitesi, kimilerinin evraklardaki eksiklikleri, kiminin teknik donanımındaki sorunlar gerekçe gösterilerek bazı teknelerin sefere çıkmaları engellendi, yolcular farklı teknelere dağıtılacak dendi ve en son Türkiye’den gelen Milletvekillerinin tamamı ile, STK temsilcilerinin %90’ının sefer akreditasyonlarının iptal edildiği duyuruldu.
İşin ilginç yanı, işler nasıl bu noktaya geldi, bunu bilmiyoruz. 16 ülkenin dışişleri bakanları filoya katılan milletvekilleri ve yurttaşlarının engellenmeleri durumunda sürece müdahale edeceklerini açıklarken, biz bu niyetimizi açıkladığımızda, yola çıkarken, Tunus’ta geçen günlerimizde ve döndükten sonra halen ne bir engelleme ne bir himaye ve ne de bir teşvik gördük.
Sumut Filosu organizatörlerinden de bu konuda tatmin edici bir açıklama gelmedi. O çevreler, Türkiye’nin kararsız, belirsiz tutumu sebebi ile konunun siyasi bir polemik konusu olmaması yönünde bir hassasiyet oluştuğunu öğrendik.
Bazı Arkadaşlar, bu konuda İsrail’in Tunus Hükümeti baskı yaptığını düşünüyorlar. Bizde bazı arkadaşlarda şöyle bir kanaat oluştu. Türk Milletvekilleri filoya katılırsa, İsrail özellikle Türk Milletvekillerinin bulunduğu gemiye operasyon yapıp, onları rehin alacak olursa ne olacak? Bunun Türkiye ile İsraili karşı karşıya getirmesi söz konusu olacak. Ankara ve Filo organizatörleri böyle bir politik polemiğin parçası olmak istemiyor olabilir. Tabi, diğer batılı milletvekilleri rehin alındığında, o ülkenin yöneticileri de sessiz kalmayacak. Hatta birçok batılı ülkenin dışişleri baklanları, silahsız, saldırısız, pasif. Bir eyleme karşı askeri güç kullanılması halinde tepki vereceklerini ifade etmeleri yanında İslam ülkelerinin kendi yurttaşları hakkındaki sessizliğini de anlamak doğrusu pek kolay olmasa gerek.
Türkiye’ye döndükten sonra Dışişleri Bakanlığı ya da herhangi bir resmi kuruluştan bizden bilgi talebi olmadı. Biz Türkiye’ye dönmüş olmakla birlikte, burada, Sumut filosunun akıbetini sonuna kadar takip edeceğiz. Dahası, filoya katılan gemilerdeki yurttaşlarımızın hak ve hukuklarının takipçisi olacağız. Aynı şekilde diğer ülke yurttaşlarının hak ve hukukları konusunda da aynı şekilde üzerimize düşen her şeyi yapmakta kararlıyız. Bu arada, önceki gün Doha’daki, İİK ve Arap Birliği zirvesi nihai bildirisinde Sumut filosundan söz edilmemesini anlayamıyoruz. Zirvenin nihai bildirisi, bu konudaki duyarlı çevreler beklentilerini karşılamamış ve böyle bir bildiri, asrın Kerbelası hükmündeki Gazze’de yaşanan katliamın müsebbiplerinin cür’et ve cesaretini artırmıştır.
Netenyahu, dün yaptığı açıklamada “Kudüs bizimdir ve bağımsız bir Filistin devletine izin vermeyeceğiz” demiştir. Netenyahu ayrıca Mescid-i Aksa’nın altındaki tünelleri ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve ABD İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee ile birlikte gezerken, Süleyman Mabedinin yeniden inşası ile ilgili düşüncelerini aktarmıştır. Buna kimsenin engel olamayacağını söyleyen Netenyahu, telefonlarınız, sosyal media’nız, bilgisayarınızda yazdıklarını konuştuklarını hepsini dinliyoruz, izliyoruz, biliyoruz” demiştir.
Doha zirvesi devam ederken İsrail Gazze’de süpürme harekâtı başlatmış, Suriye’de Şam önlerine kadar gelmiş, Ürdün toprağı olan Batı şeriayı işgal edeceklerini ve sınırlarını Lübnan’da Litani ırmağına kadar genişleteceklerini açıklamış, Mısırı, ülkedeki Müslüman kardeşlere yakın dernekleri kapatmadıkları takdirde vurmaktan söz etmiş, Kıbrıs’ın İsrail’e bağlı bir ada haline gelmesi içinde de Rum kesimine askeri yığınak yapmaya başlamıştır.
Gazze düşerse, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı ve Şam’ı konuşmaya başlayacağı, kriz azalmayacak belki 100 kat artacaktır. Bir adım sonrası Nil’den Fırat’a, Sina’yı, Medine-i, Mekkeyi de içine alan, kuzey de Anadolu topraklarını içine alan bir bölge üzerinde hak talep edecektir.
İsrail halkının birkaç düzine esir için gösterdiği çabayı, Gazze’de her gün, onların birkaç katı can kaybına karşı İslam ülkelerinin acziyetini görmek bizleri kahretmektedir.
Türkiye devletinin Tunus’ta elçiliği var. Türkiye’nin güçlü bir İstihbaratı var. Özellikle bizim yaşadığımız durumun arkasındaki gerçeğin bir an evvel ortaya çıkartılması gerek. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Sıradan bir söylenti, bazen tahribkar bir gerçekten daha yıkıcı olabilir. Susarak siyaset yapılmaz. Biz bu sonuçtan dolayı üzgünüz. Hadi bizim hak ve hukukumuz korunamadı, bari bundan sonra filoya katılan arkadaşlarımızın hak ve hukuklarının korunması için bugünden bir şeyler yapılmalı. Oraya bir gözlem için deniz kuvvetlerin bir gemi gönderilemez mi. Helikopter ve İha taşıyan bir gemi, süreci havadan ve denizden takip ederek kayda alıp raporlayamaz mı? Muhtemelen İsrail müdahale edecek. Bu konu Mahkemeye intikal edecektir. Türkiye, İslam ülkeleri, Arap ülkelerinden bir gözlemci heyetle süreci denizden ve filoya yakın bir uzaklıktan takip edemez mi? Bu gemiye uluslararası örgütlerden, Kızılay’dan gözlemciler de davet edilebilir.
Biz tarihe not düşmek adına kendi gözlemlerimizi, katılımcı yurttaşların izlenimlerini bir rapor halinde E-Book şeklide yayınlamayı düşünüyoruz. Hukukçu arkadaşlarla konuşarak bu konuda iç hukuk, uluslararası Hukuk, UCM, BM İnsan Hakları komiserliği nezdinde hukuki girişimler ve mücadele için bu belge, bilgi ve tanıklıkların önemli olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bu çerçevede Gazze Dostluk grubu kurulması için girişimlerde bulunacağız. Belediyelerimize cadde, meydan bina, parklara, Gazze adının verilmesi için çağrıda bulunuyoruz. Herkesin yapacağı bir şeyler var. Şairlerimiz şiirini yazsın, bestekarlar bestelesin, sanatçılar seslendirsin. Belgeseller yapalım, fotoğraf sergileri açalım, filmini yapalım, romanını yazalım. Tarihe tanıklık edelim.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Doha’da toplandı. İsrail’in Katar’a yaptığı saldırı, sonuç bildirgesiyle, “en sert şekilde” kınandı.
O kadar sert kınandı ki, İsrail bugün Gazze’de kara harekâtı başlattı.
İsrail’in katliamcı Savunma Bakanı KATZ, bugünkü kara harekatını “GAZZE YANIYOR” cümlesiyle duyurdu.
İslam ülkelerinin bildirisini bu cümlesiyle Tİ’ye aldı. İsrail arkasına Amerika’yı da alarak dalgasını geçiyor.
İnsan hayatını, onurunu yol sayıyor.
Koca bir İslam dünyası bir İspanya kadar bile olamadık.
İsrail’i çevreleyen Müslüman ülkeler bırakın bombayı, çöpünü atsa İsrail nefes alamaz.
İspanya, İsrail’in uluslararası spor müsabakalarından da dışlanmasını istiyor.
İspanya Başbakanı çırpınıyor. Müslüman liderler ise toplanıyor, kınıyor, dağılıyor. Allah gani gani rahmet eylesin… Erbakan hocamız sözün özünü yıllar önce söyledi: İsrail laftan anlamaz, güçten anlar.
“Kudüs kırmızı çizgimizdir” diyenlere sesleniyoruz:
Gazze’de bütün kırmızılar yeşile döndü, aşılmayan sınır da çizgi de kalmadı. Sıra Kudüs’te.
Sormayacak mısınız? “ABD Dışişleri Bakanı’nın Mescid-i Aksa’yı çevreleyen tünellerde ne işi var?”
Aksa Mescidi yerle bir olduktan sonra mı ayaklanacaksınız? Bir kez daha söylüyoruz:
Gazze ve Kudüs için; alacağı en radikal kararlarda, atacağı en sert adımlarda devletimizin, hükümetimizin yanında olacağımızı bir kez daha beyan ediyoruz. Hiç değilse İspanya kadar olalım, İsrail’e dünyayı dar edelim. NATO ve AB üyesi İspanya korkmuyor da biz neden korkuyoruz?!
Derhal İsrail’le diplomatik ilişkiler kesilmelidir. CHABAT konusu titizlikle ele alınmalıdır. İsrail’le askerlik yaparak, savaş suçuna katılanların vatandaşlıkları iptal edilmeli ve tesbit edilenler hakkında savaş suçundan dava açılmalıdır. İsrail’le her türlü ilişki kesilmelidir. Doha zirvesi yapılırken ve bir yandan da TSK’nın koruması altındaki bölgelere İsrail hava ve kara kuvvetleri tarafından saldırılar gerçekleştirilirken, Bakü’den kalkan kargo uçakları, Türkiye üzerinden İsrail’e yük taşıyabilmektedir. Gemiler, Türkiye’den kalkın İsrail’e yük taşıyabilmektedir. Bu durumu anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu gidişle, gelecek günler geçen günleri aratabilir.
Son olarak, mesela hemen Kızılay bir yük gemisi ile Filoya katılan ülkelerin, Kızılaylarının desteği ile Gazze’ye insani yardım ulaştırmak maksadı ile, filoya arkadan katılarak, o ülkelerden Kızılay temsilciklerinin ve uluslararası insan hakları ve insani yardım kuruluşlarının katılımı ile ortak bir girişimde bulunamaz mı? Biz İskenderun’dan çıkarsak onlarla birlikte Gazze’ye ulaşırız. Bu iş bir iki gün içinde halledilebilir. İnsanı yardım örgütleri ve Kızılay’ın orta ölçekli bir yük gemisini yükleyin yola çıkması birkaç gün içinde olabilecek bir şey. Gemiye 50 ülkenin bayrağı birden asılabilir mesela.
Bu arada Filoya katılamayan Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte bu Cuma günü 21.00’de TiVi 6 Televizyon Kanalı’nda bu konuyu yeni gelişmeler olursa onlarla birlikte konuşacağız.
Gazeteci arkadaşlarımıza katılımlarından dolayı teşekkür ediyorum. Sorularınız varsa cevaplamaya hazırım. Daha sonra gelişen olaylar konusunda bilgi talebi olursa ben ve arkadaşlarım biz takipte olacağız ve her zaman bu konuda her türlü sorularınıza cevap vermeye hazırız.